26 Mart 2013 Salı

Yavaş Gezginliğin Zamanı Gelmiştir

Hürriyet'in, pazartesi eki "Seyahat"de güzel bir yazıya rastladım. Gündüz Vassaf ile bir söyleşi yapılmış. Daha doğrusu Gündüz Vassaf Bosna Hersek'i anlatan bir yazı yazmış da diyebiliriz. O yazıda, Vassaf'ın bazı cümleleri çok hoşuma gitti. Alıntı yapmak istiyorum: 

"... Köprüye baktıkça, yeryüzünde ne kadar geçici olduğumu hissettim. Benden önce de pek çok kişi buradan geçmişti, bakmıştı. Onlar kaybolup gitmişti, ama köprü yerinde duruyordu. Günün birinde yeryüzü de yok olup gidecekti. Aslında köprü de geçiciydi. Geçiciliği algılamak insana haddini bilmeyi de öğretiyor. 

İstanbul'da büyük bir ışık kirliliği var. Şehir insanı gökyüzünü, ufuk duygusunu yitirmiş. Yıldızları, evreni görmek, "ben kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum" sorusunu gündeme getirir. Mostar'da gökyüzü öylesine berrak ki, gökyüzünü görüp, dünyalı olduğunuzu hissediyorsunuz. Bu size dağların ardında başka şehirlerin, hayatların olduğunu düşündürüyor. Yolların devamını hissediyorsunuz. Oysa dev metropollerde insan, düşüncesi, algıları çok küçülüyor. Doğru olmayan kavramlar abartılıyor. 

Seyahatlere para ve zaman harcıyorsak, herkesin yaşadığı deneyimin ötesinde fayda elde etmeli, dünyamızı zenginleştirmeli, tüketmek yerine kendimizi yeniden üretmeliyiz. Mostar'da köprü bekçiliği bana şunu öğretti: Bildiklerimle, kişiliğimle bir yere gidip, hızla keşfedip dönmek yerine, farklı bir yerde kendimden soyunup, başka bir kişiye dönüşebilirsem, kendime dışarıdan bakabilirsem, bu geziler bana kazanç olabilir. Aksi, herkesin yaşadığı deneyimin tekrarı olur. Slowfood, slowcity gibi, yavaş gezginliğin de zamanı gelmiştir..."

Yazının tamamını okumak isteyenler buyursunlar efenim: 

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/22889758.asp

Pazar Yürüyüşlerine Katılım İçin Karar Alma Süreci


Pazar günleri yapılan günü birlik doğa yürüyüşlerine katılıp katılmama konusundaki karar verme mekanizmam şu şekilde işliyor: 

Haftaiçi duyuru geldiğinde, üşeniyorum. “Amaan kim gidecek şimdi Pazar Pazar” diyorum. Sonra, "arkadaşlar gidiyormuş yaa, muhabbeti kaçırmayayım" diye gitmeye karar veriyorum. Cumartesi akşamı hummalı bir hazırlık başlıyor. Çanta hazırlanıyor. Çantaya tozluk, yedek giysiler, baton, kuruyemiş filan konuyor. Öğle yemeği için sandviç hazırlanıyor. Saatin alarmı kuruluyor ve uyku.




22 Mart 2013 Cuma

Doğu Ekspresi

Kars'a gitmeyi, hem de trenle gitmeyi ne zamandır istiyordum. Lakin, bir yanım tren yolculuğunu merak ederken, bir yanım da beni şüphelere, kuruntulara boğuyordu. Saatler sürecek bir yolculuk, trenin içinde, tıngır mıngır... Ya sıkılırsam. Ya rahat edemezsem. Ya pisse. Ya kokuyorsa. Ya şöyleyse... Ya böyleyse. Bugüne kadar trenle şehirler arası sadece iki kez yolculuk yapmıştım. İlkinde, Afyon'dan İzmir'e gitmiştim. Afyon'da ne kadar akraba varsa, doluşmuştuk cümbür cemaat. Fakat, o nasıl bir yavaş gitmeydi öyle. Afakanlar basmıştı. Trene ve tren yolculuğuna dair ilk eksi puanımı o zaman vermiştim.




10 Mart 2013 Pazar

Karlar Altında Kars Masalı


Masal, gerçek oldu. Birkaç ay önce "bir deliliğe kalkıştım ama... bakalım gidebilecek miyim" diye yazmıştım. Oldu. Gittim. =)

Birkaç yıl önce başladı Kars sevdası bende. Nereden tutuldum bu sevdaya bilmiyorum. Gördüğüm fotoğraflardı büyük olasılıkla beni cezbeden. Şerif Sezer ile Tarık Akan'ın oynadığı, Kars'da geçen "Deli Deli Olma" filmi de bu isteğimin üstüne tüy dikmişti. Her sene, kış geldiğinde, Tempo Tur'un web sayfasındaki Kars gezisinin programını okur, gidip gitmemek konusunda kararsız kalır, sonunda da bu işi gelecek seneye ertelerdim. Bu kış, "ertele ertele nereye kadar" dedim. Tempo Tur'la gitmeyi düşünürken, Dilek'ten aldığım e-posta, fikrimi tamamen değiştirdi. Dilek'in sıklıkla seyahat ettiği gezi grubu, Şubat ayında Kars'a gezi düzenliyordu. Bundan daha iyi bir tesadüf olabilir miydi ? Elbette olamazdı ! Tempo Tur'la tek başına gideceğime, tanıdığım arkadaşlarımın olduğu geziyi tercih edecektim tabi ki.