25 Temmuz 2014 Cuma

AKSİYON DA BİR YERE KADAR....



KHBAG'ın 5'lik Simit Kampı

Meğer, Isparta’da Dedegöl diye bir yer varmış. Meğer, orada da Dedegül diye yaklaşık 2 bin 900 metre yükseklikte bir dağ varmış. Meğer, her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında, Eğirdir Turizm Tanıtma ve Doğa Sporları Derneği tarafından Dağcılık Şenliği düzenlenirmiş. Baktık, tüm trekking-dağcılık-doğa sporları kuruluşları sırayla Dedegül Zirvesi etkinliği düzenliyor, “e biz niye gitmiyoruz?” dedik. Ha deyince organize olamadık bu sefer o yüzden şenliği kaçırdık. Sonra niyetlendiğimizde “şiddetli yağış ve fırtına” uyarısı yapıldı. Bir aydan fazla bir süre Dedegül etkinliğimiz ertelendi. En sonunda, 4-5-6 Temmuz tarihlerinde kampımızı gerçekleştirdik.

 

Kamp ekibi ilk başta ikiye ayrılmıştı. Zirveciler ve 5’lik simitler. Bir kısım KHBAG’lı zirve yapacaktı. Diğer bir kısım KHBAG’lı da, “aksiyon aksiyon nereye kadar” diyerek, kampın kurulduğu Melikler Yaylası’nın doğal güzelliklerinin tadını çıkaracak, yiyip içip, keyfine bakacaktı. Yelda’nın tabiriyle “5’lik simit gibi” yatacaktı. En baştan, 5’lik simit ekibindeki yerimi aldım. Geçen sene 3 bin 150 metrelik Lahitkaya Zirvesi’ne çıkmıştım. Bu sene de beni götürürdü o.

Arya, Özlem, Yelda ve Murat Cuma sabahı yola çıktılar. Esra, Özgür, Patron ve ben akşamı zor ettik. İş çıkışı buluşup hemen yola koyulduk. 


Ankara-Afyon yönünde Akşehir üzerinden Yenişarbademli’yi, Beyşehir Gölü’nü geçerek gece 01.00’a doğru kamp alanına ulaştık. Yolda minnak bir tilkiye rast geldik. Tilkicik sanırım arabanın ışığından tedirgin olmuştu, korkmuştu, önümüzde minicik bacaklarıyla hoplaya zıplaya kaçıyordu. Bir süre önümüzden gitti, sonra sağa saparak karanlık ormanın içine daldı. Tilki beni kesmemişti. Ayı da görmek istiyordum. Yol boyunca belki ayı da görürüz diye gözlerimi dört açtım fakat heyhat, göremedim. Kamp alanında Murat bizi karşıladı. Sonra Özlem ve Yelda da geldi. Çadırlarımızı kurduk. Esra ile kafamızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda, ne görsek beğenirsiniz ? Ne olacak, milyonlarca zilyonlarca yıldız. Yıldızların altında içmeden sarhoş olan Esra ve bendeniz, bildiğimiz tüm şarkıları söyledik. Kimse bizi dinlemedi, kaale almadı. Olsun. Biz çok eğlendik. Çadırlarımıza girdik. Hemen sonrasında yağmur başladı. Çadırımızın yağmura dayanıklılığını, Niksar’da ölçmüştük. O yüzden tereddütsüz uykuya daldık.

Sabah ilk Yelda uyandı. Arkasından ben. Ve Arya. Üçümüz biraz dolaştık. Arya, saç rengini açmak için papatyalar topladı. 


F: Ayşe Keskalan

Sis, ortama mistik bir hava veriyordu. Uzun uzun, hayret ve hayranlıkla sisler içindeki manzarayı izledim. 
F: Ayşe Keskalan
F: Ayşe Keskalan
F: Ayşe Keskalan

F: Ayşe Keskalan

F: Ayşe Keskalan
Sonra çadırlarımızın olduğu yere gittik. Baktık biri bize doğru geliyor. Mehmet Çavuş. Elinde bir torba kiraz. Zaman ilerliyor. Kimsenin uyanmaya niyeti yok. Mehmet Çavuş da kızıyor. “Uyumaya mı gelmiş bunlar buraya. Uyandırın şunları.” Arya ve ben, bütün çadırları dolaşıp, avazımız çıktığı kadar “Sabah olduuuuuuuuuuuu. Uyanıııııııııınn” diye bağırıyoruz. Böyle güzel uyandırılmaya kim hayır diyebilir ki =P 


Kahvaltımızı yapıyoruz güle oynaya. Arya’nın doğum gününü kutluyoruz. 

İyi ki doğdun Arya =) Doğayla içiçe, mutlu,huzurlu, sağlıklı bir ömrün olsun. F: Esra Taner
Mehmet Çavuş, gezip görülecek yerleri anlatıyor. 

F: Özgür Salcan
Önce Pınargözü Mağarası’na gitmeye karar veriyoruz. Çünkü yürüme mesafesi. Yürürken karşımıza kocaman bir çam ağacı çıkıyor. 600 küsur yaşındaymış. 

F: Ayşe Keskalan

Hemen gereken fotoğrafları çekinip yolumuza devam ediyoruz. 

F: Özgür Salcan
F: Özgür Salcan
Yolda kiraz ağaçlarına dalıyoruz. Nefis. Nefis. Nefis. Sonra mağaraya ulaşıyoruz. Mağaradan saniyede 7 litrelik debisi olan bir kaynak çıkıyor. Mağaranın 16 km.lik bölümü ölçülmüş, sonuna kadar ulaşılamamış henüz. Belirlenen son nokta, girişten 660 metre yukarıdaymış. Mağara Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın da en uzun mağarasıymış. 

Fotoğraf: Özgür Salcan
Mağaranın içine doğru yürüdük. Çıkışta ayaklarımızı suya soktuk. En fazla kaç saniye dayanabiliyoruz ölçmeye çalıştık. 

Fotoğraf: Özgür Salcan
Sonra tekrar kamp alanına geldik. “5’lik simit gibi yatmak” üzere geldiğimiz için, kendimizi yalancı çıkarmamalıydık. O nedenle ağacımızın altına serdiğimiz örtülerin üzerine yattık. Kalktık. Sonra öbür tarafa dönüp tekrar yattık. Bu böyle akşama kadar sürdü. 

Fotoğraf: Özgür Salcan
İlk başta zirve ekibinde olan Murat ve Yelda, sözlerini çiğnemiş olmamak için, "Biz zirve yapıp geleceğiz" dediler. Güldük. Ama içimizden. "zirve yapamasak da biraz yürümüş oluruz" diyerek uzaklaştılar. Akşama doğru, yorulmuş ama heyecanlı bir şekilde geldiler. Tırmandıkça manzaranın ne kadar güzelleştiğini anlattılar. Bir dahaki sefere zirve yapmak için gelmeye karar verdik. 

F:Ayşe Keskalan

F: Ayşe Keskalan
Gün batımını izledikten sonra, akşam yemeğimizin hazırlıklarına başladık. 


Ateşimizi canlandırdık. Ateşsiz kamp olmaz aga. Olursa da eksik olur. 

F: Murat Önder
Yedik, içtik, sohbet ettik, eğlendik. Kimsenin yatası yok. “Hadi” dedik, “gece yürüyüşü yapalım”. Pınargözü Mağarasına doğru giden yolda yürümeye başladık. Yusuf da bizimleydi. Karanlık, orman, sessizlik. Korktuk mu ne… Yok canıııımm… Niye korkalım ki. Yürüyüşü fazla uzatmadan çadırlarımızın olduğu yere dönelim dedik. Çadırlara yaklaşınca bu sefer de yukarıya doğru yürüyelim dedik. Vukuatsız sona eren yürüyüşümüzü, ateş başında sohbet ederek kutladık =D 

Ertesi sabah, Yaka Kanyonu’na gittik. Arabalarla gidebildiğimiz yere kadar gittik. 

F: Ayşe Keskalan

F: Ayşe Keskalan

F: Ayşe Keskalan
Küçük Oyuk Yaylası’nda karşılaştığımız Mehmet, bize eşlik etti. Önce kanyonu yukarıdan izledik. Yankılanan seslerimizle epeyce eğlendik. 

Mehmet ve Murat. F: Özgür Salcan


Sonra, Kıpaz Deresi’ne indik. Derede yürüdük. Ayaklarımız bayram etti. Murat ve Arya ise tamamen suya girdikleri için tüm vücutları bayram etti. Su kuşumuz Arya’nın neşeli çığlıklar atarak suda oynayışını izledik.
 
F: Özgür Salcan
F: Özgür Salcan

F: Özgür Salcan


“Yolcu yolunda gerek” diyerek, Arya’yı sudan çıkmaya ikna ettik. Arabalarımıza doğru yürürken karşımıza çıkan keçi sürüsü bizi epey oyaladı. 

F: Özgür Salcan
Sonra Mehmet’in ailesinin kaldığı yere geldik. Mehmet’in annesi bize keçi yoğurdundan ayran ikram etti. Bu ayran, ve ailenin güler yüzü tüm yorgunluğumuz alıp götürdü. 

Kamp alanına döndüğümüzde, yüzler asılmıştı. Gitme zamanı gelmişti. Çadırlar toplandı. Mehmet Çavuş’la vedalaşıldı. Bir KHBAG klasiği olarak “Burası ne güzelmiş. Tekrar gelelim” dilekleri havada uçuştu. Yol boyu bize eşlik eden Dedegül Zirvesi’ne hayran hayran bakarak Ankara’ya doğru harekete geçtik.
F: Esra Taner


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder